Köşe Yazıları

ESKİ-YENİ “İNSAN HAKLARI EYLEM PLANI”

ESKİ-YENİ “İNSAN HAKLARI EYLEM PLANI” Salı günü Sayın Cumhurbaşkanımız yeni bir eylem planı açıkladı. Tabi her şeyden önce neredeyse kabataslak bakan biri bile çok iyi noktalara değinildiğini hisseder ve görür. En..

ESKİ-YENİ “İNSAN HAKLARI EYLEM PLANI”

ESKİ-YENİ “İNSAN HAKLARI EYLEM PLANI”

Salı günü Sayın Cumhurbaşkanımız yeni bir eylem planı açıkladı. Tabi her şeyden önce neredeyse kabataslak bakan biri bile çok iyi noktalara değinildiğini hisseder ve görür. En önemli konulardan biri de aslında ülkemizde uzunca bir süredir tartışılan kadın hakları konusu. Bu konuya yönelik adım atılması toplumun çoğu kesiminde karşılık bulmuştur. Ama gel gelelim gerçeklere; öncelikle mevcut anayasadaki haklarından bir haber vatandaşa bunları gösterseniz: “Vay be, Amerika’dan daha demokratik bir ülkeyiz!” falan diyebilir, ama acı gerçek şu ki bu maddelerin birçoğu zaten mevcut anayasada var!!! Bazıları dolaylı yoldan bazılarının da doğrudan karşılığı var.

Anayasada normlar hiyerarşisine göre: “Anayasa Mahkemesinin kararları kesin bağlayıcı ve uyulması zorunlu bir maddedir.” diyor, sanki yeni keşfedilmiş gibi yazılıyor. 2004’te AİHM kararlarının bağlayıcı olması gerektiğini mevcut iktidar kanunlara geçirdi. Ama sorun neydi? Sorun bunlara uyulmamasıydı. Yani çıkıp: “Ben AİHM kararına bakmıyorum.” derseniz, Anayasa Mahkemesi kararlarına direnirseniz, bu maddenin kanunlarda durması pek de bir şey ifade etmiyor. Yani öyle bir noktaya geldik ki Sayın Bahçeli; Anayasa Mahkemesi kapansın, dedi. Aynı şekilde Sayın Soylu, defalarca Anayasa Mahkemesini hedef alarak yargı bağımsızlığına müdahale etti.

Yeni eylem planında kayıtlara geçen diğer husus ise mülkiyet hakkının korunması, ya gerçekten bu madde çok abes olmuş; yüz yıllık devlet, dünyanın uzun yıllar önce çözdüğü mevzuyu sanki hiç yokmuş gibi bir daha yazıyor. Yine aynı şekilde sorun yasada var oluşu değil!!! Sadece yasada var oluşu!!!

Uzun tutukluluk sürelerinin insan haklarıyla bağdaşmadığını söylüyorsanız soruyorum o zaman: “Bunlar ne zaman geldi? 2010’da getirilmedi mi?” Yani önce getirip sonra, ya yanlışmış, demek yargı sistemiyle oynamaktan başka bir şey değil. Tüm dünyada genel geçer bir kavram olan “şüpheden sanık yararlanır ilkesi” sanki bizim ülkemizde yeni oluyor havası veriliyor gibi oluyor ki bu çok yanlış. Çünkü maalesef bizim ülkemizde bu tutukluluk süreleri koz gibi kullanıldı. Bu konu hakkında ve 2010 Referandumu için yazılacak çok şey var aslında…

İfade özgürlüğü anayasada zaten mevcut, hatta çeldirici madde yani bazı hallerde sınırlandırıcı durumlar bile belirtilmiş. Bu sınırlama da herkesin tahmini doğrultusunda devlet ve kamu güvenliği sınırıdır. Yine yukarıdaki sorun şu ki; ifade özgürlüğünün siyasi otoriteler tarafından kendine tehlike olarak addetmesi ve bunun defalarca çiğnemesinden kaynaklı sorunlar yaşanıyor.

Hukuki öngörülebilirlik ve şeffaflık… Burada idarenin keyfi cevap verme süresi 60 günden 30 güne düşürülmüş, böylece bir şeyler hızlanmış olacak. Yani o zaman idareye şunu söylemek lazım: “Size verilen bu süre zaten hak değil, zaten idarenin başvurulara en kısa sürede cevap vermesi onun yegâne görevlerinden biri, hatta cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin temel amaçlarından biriydi.” Maalesef idare bunu sanki hakmış gibi 60 gün bekletip cevap veriyor. Şimdi de 30 gün bekletip cevap veriyor, sistemin özünde saçmalık var; çünkü burada niyet önemli, yani niyet en kısa sürede çözüm bulup cevap vermek ise zaten bunu sürelere ihtiyaç duymadan yaparsınız!!!

Yeni eylem planı iyisiyle kötüsüyle daha çok eleştiri konusu olacak gibi duruyor. Tabi şunu da söylemek lazım, yazının başında da vurguladığım gibi doğrudan tamamı böyle değil; ama genel olarak mevcut haklar üzerinden gidilmiş denilebilir.

“Peki, Neden Şimdi?”

Bunun cevabı mevcut hükümetin yeni bir çıkışa ihtiyaç duyması ve uluslararası konjonktür. ABD eski başkanı Donald Trump’ın seçimi kaybetmesi ve yerine gelen Biden’ın popülist olmaması ve realiteye daha yakın olmasından da kaynaklı diyebiliriz. Yeni gelen ABD başkanı Trump gibi başına buyruk, ABD sistemine uymayan bir karakter değil, aksine ABD önceliklerini daha iyi bilen, tam olarak sistemin içinden gelen bir başkan profiline sahip.

Diğer taraftan Akdeniz’de, Yunanistan sorunu ve Avrupa aklımızın bir köşesinde duruyor; çünkü Türkiye için Avrupa’da yazılan raporlar hiç de iç açıcı görünmüyor. Avrupa Parlamentosunda hak-hukuk-adalet deyip ülkenin içinde tam tersi durum olması, Avrupa Parlamentosunda güçlenip Türkiye’ye yaptırım uygulatmak isteyen Yunanistan için de bir koz olabilirdi. Ayrıca muhalefetin çok baskılaması ve yabancı sermaye yatırımlarının ülkeye girişi için bu konuda bir hareketlilik gerekiyordu, diye açıklayabiliriz.

“İnsan Haklarını En Çok Kim İhlal Eder”

Sorunun doğrudan cevabı: “Gücü elinde kim bulunduruyorsa onlar ihlal eder.” Yani siyasal iktidarlar insan haklarını kendi otoritelerini korumak için doğrudan veya dolaylı olarak bu yola başvurular. Peki, kimler korur? En başta hukuk, sonra muhalefet, sonra gazeteciler ve sivil toplum kuruluşları insan haklarını korumak ve ihlaline engel olmakla yükümlüdür.

“Uygulanabilir mi?”

Bence bunun takdirini milletimize bırakmak gerekir. Neden mi? Sokakta yapılan ankete numara verirken fişlenirim korkusuyla, uzanan mikrofona ceza alırım korkusuyla, sosyal medyada paylaşım yaparken; “Acaba mı?” korkusuyla yaşayan millettir de ondan!!! Plandan anladığımız kadarıyla şimdiye kadar demokratik değildik, artık daha demokratik olacağız gibi bir sonuç çıkıyor. Ayrıca 1960 darbesinden sonra yapılan anayasada da temel olarak alınan ‘’İnsan Haklarına Dayalı’’ ibaresi burada da esas alınmış  çok kapsayıcı bir kelimedir, umarım uygulanır!!! Ama şu ana kadar edinilen izlenim maalesef aksi yönde.

 

“TV Savcılığı dönemi!”

Son dönemlerde ilginç olan bir şey de yargıya talimat konusu. Şöyle ki iktidardan biri TV kanalına çıkıyor, muhalif bir parti hakkında bir iddia ortaya atıyor veya olan bir iddiayı dillendiriyor… Konuşmasının sonunda da: “Yargının acilen harekete geçmesi gerekir!” gibisinden bir cümle kuruyor. Herhalde savcının da aklı orada başına geliyor ki TV’yi izleyince resen harekete geçiyor. Ama ülkemizde kesinlikle yargı üstünde baskı yok! Ne olmuş ki anayasa mahkemesi hükümlerine uymuyorsak!

 

“Siyasetin Yeni Modası Az Sonra Reklamcılığı”

Siyasi gündem bu ara o kadar dominant ki herkes hesaplaşmak istiyor!!! Ama şunu anlamak mümkün değil ki çıkıp: “Şöyle şöyle oldu!” diye resmen spot veriyorsunuz da peki devamı? Az sonra, üstelik bunu tüm siyasi partiler yapıyor. Açıklayacaksanız açıklayın; çünkü bu aynı zamanda seçmenlerinize karşı sorumluluğunuzdur.

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

Sitemizde yapacağınız yorumlar kontrol edildikten sonra yayınlanacaktır.

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL